Muvazaa 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 19.maddesinde “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” şeklinde ortaya konulmuştur.

Tarafların yapmış olduğu sözleşmenin aralarında hüküm doğurmaması ya da dışarıdan görünen sözleşmeden başka bir hüküm doğurması konusundaki sözleşmelere muvazaa denmektedir.[1] Yani geniş anlamıyla; tarafların 3.kişileri aldatma maksadıyla, aslında gerçek irade beyanlarına uymayan amaçlarını gizlemek için başvurdukları yoldur.

Türk hukuk sistemimizde muvazaa “mutlak” ve “nisbi” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mutlak muvazaa; taraflar arasında sırf 3.kişileri aldatma amacıyla yapılan aslında var olmayan işlemlerdir. Örneğin; haciz korkusu yaşayan borçlunun mallarını bir başka kişiye devretmesi halinde aslında bu devir yalnızca alacaklıları yanıltma amacıyla yapılmış olup, taraflar arasında gerçekten de malın başkasına devir iradesi mevcut değildir. Nisbi muvazaada ise; taraflar gerçek sözleşmenin saklanması amacıyla başka bir sözleşme yapmış gibi göstermektedir. Yani bir diğer anlatım ile taraflar 3.kişileri aldatma amacıyla görünüşteki işlemin arkasına asıl iradelerini yansıtan bir diğer işlemi saklamaktadırlar.[2] Nisbi muvazaanın kabul edilmiş en basit örneği, saklı paya sahip mirasçılardan mal kaçırmak için satış sözleşmesi yapmaktadır. Aslında bu satış sözleşmesinin arkasında gizlenen bir bağışlama sözleşmesi bulunmaktadır.

Görüldüğü gibi nisbi muvazaanın mutlak muvazaadan en temel ayrımı, nisbi muvazaada iki işlemin yer almasıdır.

Muvazaanın Sonuçları

Muvazaanın işlemler bakımından sonucunda öğretide görüş birliği bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay kararlarında da benimsenen doktrindeki hakim görüş muvazaalı işlemlerin mutlak butlan olduğu gönündeki görüştür.[3]Bunun sonucunda taraflar arasında hiçbir sonuç ve etki doğurmayacak, işlem baştan itibaren yok hükmünde olacaktır. Nisbi muvazaada bulunan gizli işlemler açısından ise; muvazaalı işlem batıl olsa da, gizli işlemin batıl olmayacağı haller bulunmaktadır.[4] Kanunda ayrıca bir şekil şartı öngörülen sözleşmede şekil şartına uyulduysa ve Türk Borçlar Kanunu 27.maddesinde de belirtildiği gibi sözleşmenin konusu Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız değil ise gizli işlem geçerli sayılabilecektir.[5]

Muvazaada İspat

İspatın genel kuralı olarak Türk Medeni Kanunu 6.maddesine göre Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Bu kapsamda bir işlemce muvazaa bulunduğunu iddia eden taraf, muvazaanın varlığını ispatla yükümlü olacaktır. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda muvazaada ispata ilişkin özel bir düzenleme getirilmiştir. Kanun’un 203.maddesi 1.fıkra ç bendinde bu durum açıkça belirtilmiş ve hukuki işlem resmi veya adi senede dayansa dahi 3.kişiler bu muvazaa iddialarını her türlü delil ile ispatlayabileceklerdir.[6] Ancak hukuki işlemin tarafları işlem senede bağlı ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu 201.maddesinde senede karşı senetle ispat kuralı olarak açık bir şekilde düzenlenmiş, böylece muvazaalı işlemin tarafları işlemin muvazaalı olduğuna veya olmadığına dair iddialarını adi ya da resmi senetle ispatlamalıdırlar.[7]

Hile

Türk Borçlar Kanunu Madde 36

 “Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.

Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.”

Hile, doktrinde ve içtihatlarda benzer şekilde tanımlanmıştır. Buna göre “hile gerçek durumu bilmesi halinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılması”[8], bir başka içtihatta ise; “bir sözleşmenin yapılması sırasında hileye uğrayan tarafın iradesinin yapılan sözleşmenin sağlayacağı fayda ve konusu bakımından gerçek olmayan bazı yönlerin varmış gibi veya gerçekten başka türlü gösterilerek karşı tarafın iradesi ile birleşmesini sağlamak”[9] olarak tanımlanmıştır.

Taraflardan biri, bir diğerini kasıtlı aldatma ile sözleşme yapmaya yöneltmişse hata esaslı olmasa bile  aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı olmayacaktır. Şartların oluşması halinde aldatılan taraf, hakkını kullanmak sureityle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.[10] Örneğin, değeri olmayan bir taşın çok değerliymiş gibi yalanlar uydurarak satılması, veya trafik kazası geçirmiş olan aracın hasarsız denilerek güvene dayalı satılması hileli satış olacaktır.

Hilenin Sonuçları

Hata, hile, korkutma gibi iradeyi sakatlayan hallerden birinin varlığı halinde yapılan sözleşme, hataya düşen/aldatılan ya da korkutulan tarafı bağlamaz. Aldatmanın sonuçları; aldatılanın sözleşme ile bağlı olmadığını bildirme hakkının doğması, tazminat isteme hakkının doğması, sözleşmenin hükümsüzlüğü halinde tarafların iade yükümlülüğünün doğması şeklinde sıralanabilir.[11]

Hilede İspat

Hata, hile, korkutma sonuç itibariyle irade fesadı yarattığı için tanık dahil her türlü delil ile ispatlanabilir.[12] (HMK m.203/ç)

Tapu İptali Davaları

Öncelikle belirtmek gerekir ki, tapu iptali davası kavramı uygulamadan doğmuş bir kavram olup, Türk Medeni Kanunu’nda tescil isteme davası veya yolsuz tescilin düzeltilmesi davası olarak geçtiğini, tapu iptali olarak bir düzenlemenin mevcut olmadığını belirtmek gerekir.[13]

Tapu iptali davaları muvazaa veya hile nedeni ile açılabilir.


[1] Turan Çınar, Tapu İptali ve Tescil Davaları, s.332.

[2] Funda Can, Muvazaa ve Muris Muvazaası, Konya Barosu Dergisi, s.41-77.

[3] Eren, Oğuzman, Öz, Yücel, Reisoğlu, Çavuşoğlu başta olmak üzere diğer hocalar.

[4] Eren, s.358, Günay, s.66.

[5] Buna ilişkin bkz Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, T.7.10.1953, 7/8.

[6] Oğuzman/Öz, S.130, Eren, s.363, Reisoğlu, s.11.

[7] Oğuzman/Öz, s.130. Reisoğlu, s.111.

[8] HGK. 03.04.1963 – 4/76E. /3333 K.

[9] HGK. 12.02.1972 – 1969/4E. -8 K.

[10] Y.H.G.K. 09.02.2005, E.2005/19, K.2005/42

[11] Yargıtay Onursal Başkanı Eraslan Özkaya, Yanılma-Aldatma-Korkutma Davası, s.206

[12] “Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir.” (Y.G.H.K. 09.02.2005, E.2005/1-19, K.2005/42)

[13]Prof. Dr. Etem Saba Özmen, Tapu İptal Davası Olarak Yanlış Adlandırma ile Açılan Davalar